1984 Ankara doğumluyum, küçük bir aileden geliyorum toplasan ancak bir avuç insan çıkar. Üç yaşıma kadar annem öğretmen olduğu ve eve akşamdan akşama anca geldiği için babannem beni büyütmüş diyebilirim. 1987 de babamın ilk tayinin Irana çıkmasıyla yollara koyuluruz...
Malesef Iran günümüzün tarihindeki çekiciliğine o zamanlar sahip değildir. Öyle ki Körfez savaşının ortasında bulduk kendimizi; ne benim kelimelerle tarif etmeme nede, anlamanıza yeterli olacaktır diye düşünüyorum... Savaştan biz de kendimizce payımızı aldıktan, oraya buraya kaçıştıktan mucizevi bir şekilde hayatta kaldıktan ve savaş bittikten sonra Iranda dört sene geçirdik... Bu süre içinde ben bir adet kardeş kazandım ve okula başladım. Hiç bir minik kızın okula başlarken, okul heyecanı içinde o cici saçlarını bağlamaması gerektiğini düşünüyorum! ama kurallar öyleydi ve ben onlara uymayacağım demeyi bilemeyecek altı yaşında bir çocuktum.
Iranda aldığım ingilizce eğitime ailem devam etmemi istediği için burada pek adının duyulmadığı ( hatta hala varlığından emin olmadığım ) özel bir okulda eğitime başladım. Inatçı ve utangaç bir ufaklık olarak o okulda muhteşem anılarım geçti diyemeyeceğim, zaten dört sene yurt dışı iki sene yurt içi rutinlerimiz gereği sadece iki sene kalmıştık. Sürgüne devam etmek zorundaydık pusulamız bu sefer kuzeye yönelmişti, istikametimiz Danimarka olmuştu.
Gidişimizi hala dün gibi hatırlarım, dokuz yaşındayım içim kıpır kıpır. Babam önden gitmişti, annem ben ve kardeşim daha sonra gittik. Yem yeşil bir vatan, çoğunlukla tuğladan evler, bisiklet yolları tertemiz sokakları görünce film setinde bulmuş gibi hissettim kendimi. =)
En güzel çocukluk anılarımı süsleyen bu soğuk ülkede yaşadıklarımı hatırladıkça hala gülümserim, ıçım ısınır. Dördümcü yıl bitince veda çanları yeniden çalmaya başladı, o zamanlar geri dönmemek için neler verebilirdim ama bu bir seçenek değildi; istesek de istemesek de hayatta bizim için verilmiş kararlar çizilmiş rotalar vardır buda onlardan bir tanesiydi.
Dönüş benim için çok zor bir süreçti. Ankaradaki belki en iyi Anadolu liselerinden birinde liseyi bitirdim;ama ne yazık ki ülkemizdeki insanların kültür ve görgüsünün her geçen gün azaldığını ve kendi özgüvensizliklerini başka insanların özgüveni, cesareti ve şansı üstünde baskı kurarak oluşturmaya çalışmalarını bire bir yaşamış bulundum. Hayatımın bu evresinin hiç olmadığını var sayıyor, o dört yılı asla anmamayı başarıyorum şimdi şimdi...
Benim ingilizce bir eğitim almam için ve üniverstem için uygun bir yer umarken bahtımıza Hindistan çıktı. Bu haberi ilk duyduğumuzda annemle nasıl ağlaştığımızı görseydiniz halimiza acırdınız, sonra sonra fikre kendimiz alıştırmış olsakda oraya gitme şansımız git gide zorlaştı çünkü bana ve kardeşime uygun okul bulunamadı, babam gitmek zorundaydı ve sonuç: ailemiz bölünmek zorunda kaldı!
Bir sene bittiğinde ve yaza girdiğimizde hayatımda ki ''Uuu'' dönüşlerden önemli birini gerçekleştirmiş oldum, Hindistandan sonra ben asla aynı ben olamadım... =)
( ve böyle başlar işte Hindistan aşkım zaten bol bol söz ederim.. başlangıcı burada )
Gözlerinizi kapatın ve daha önce hiç görmediğiniz, duymadığınız, bilmediğiniz ve tahmin edemeyeceğiz bir yer düşünün. =) zor olur biliyorum işte tarif etmesi de böyle bir şey. Oraya vardığımda; bir şekilde oraya varmış olsam da bunun ilk ama son gelişim olmadığını henüz bilmemekteydim, içimden bir şeylerin o otantik ülkeye bağlanmış olduğunu üç ay orada kalıp geri döndüğümüzde Ankaradaki evin salonunda isyan edip hüngür hüngür geri gitmek istediğim için ağladığımda anlamıştım.
Şansım çocukken çoğu zaman benimle iken, daha sonraları kapı az çalar olmuştu. Ne varki ipleri ya son anda ben elime alabildim veya şansımın geri dönüşü oldu bilemem! Sonuçta ne mi oldum... o kadar taşınmaca gitmece ve gelmecede Mimarlığı meslek bilmek istedim (=
Yordum biraz ama... (=
Ays...